Kimselere söylemiyorum sana kırıldığımı… En çok da kendime ; evet evet , kendimden bile saklıyorum beni ne çok kırdığını … İtiraf edersem , kendimce kırılmam gerekecek sana ve hatta belki de küsmem … Çocukça bir oyun değil ki bu; al misketlerimi ver misketlerimi desem ve akşam ebesi olmadan ikimizden biri , arkamı dönüp kirli ellerimi birbirine bağlayıp, gözyaşı karışmış çamurlu yüzümde bir de terler akarken ,anneme yakalansam kapıda ; “ne bu halin dese “ bana …Güzel bir fırça çekse …Sanki ağlamam bu fırçadanmış gibi davranıp basıversem yaygarayı…Ağlasam ağlasam ve ağlasam… Ben ağladıkça annem “ben ne dedim ki şimdi , bir de utanmadan haklı çıkıyor bu kirli haline bakmadan “ dese… Onun söylenmesi ortalığı meşgul ederken ben yine sana , ben beni nasıl bu kadar incittiğine ağlasam ve kimseler bunu bilmese… Ahh işte eskiden olsa ne güzel bahanem olurdu ağlamak için… Şimdi ise ağladığımda kırıldığım, kırıldığımda ağladığım aşikar…
Saklanması güç olunca kırgınlıkların açıktan ağlamak gerek… Ne zor şeymiş büyümek… Hele de kırgınlığını gizleyebilmek…
Şİmdi ben sana kırgınım desem -yok öyle bir şey de- misal işte!!! Kırgınım diye sana mesafe koysam ,aramasam sormasam , telefon açmasam –bilirim sen zaten açmazsın – ve bir de özür dilemeni umup onu da yapmadığın için iyice açılsa aramız…. Yok yok olmaz böyle… Gördün mü nasıl büyüyecek iş ben sana kırılmış olsam!!! Durduk yere uzayacak bu anlaşmazlık ve ben iyice üzüleceğim iş uzadıkça…. İyi si mi ne sen kırmış ol , ne ben sana kırgınlığımı dile getireyim… Gözümdeki çöpü çıkarınca ağlamam da geçer zaten… Soran olursa söylerim gözüme kaçan çöpü … Kendim de dahil kimseler bilmesin içimde kırılan cam parçalarını…
Kırgın değilim ki ben sana!!!… Kim çıkarıyor bu lafları!!!
kendın dahıl hıç kımse bılmesın,içindeki can kırıklarını..