
Buram buram o kokuya bulandığını hissettiğim anlardan biriydi.
Gurbetteysen, hele bir de tüm sevdiklerin sevdiğin o toprakta, senden ayrı ve sen karantinada isen bu şehirde. Sayılar artıyorsa ve durumun akıbetini düşünüp telaşlanmaya meyyalsen onları hiç görememe ihtimalini bilip, durum fenadır. Çünkü gurbet insanı güçlü yapar, yapar ama, güçlü yaptığı kadar da kırılganlaştırır. Özellikle akşamları günün hengamesini bir şekilde atlatıp kabuğuna çekildiysen, uzak tepedeki evin ışığı da, sokağında cılız, yorgun yanan sokak lambası da bahanedir hüzünlenmeye.
Modern çağda mesafeler kısaldı çok şükür kısalmasına da, adı gurbet işte. Şu süreçle bir de şehir dışına çıkma yasağı geldi mi, o mesafe iyice uzar gözünde. Oradayken hiç fark etmediğin günlük, sıradan durumlar muhteşem gelir. Belki yüzünü çok nadir gördüğün akrabaların gözünde tüter. Ve normal zamanda bu gurbet elde o kadar duyup da “desin varsın” dediğin sözler, “insan işte” deyip geçtiğin saçmalıklar gözüne batar, batar ve acıtır. Ağlarsın. Çünkü kendini böyle anlarda savunmasızlığınla, acizliğinle ve de en ücradaymışçasına hasretinle yapayalnız hissedersin. Hep öyle olduğunu bildiğin halde bu seferki bambaşka bir haliyeti ruhiyedir. Bundan kaçmak için, hani gece çok hasta yatmışsındır da, sabah dinlenip hafiflemiş ama aynı oranda sersemlemiş bulursun ya kendini, işte öyle bir sersemlik ve hafiflikle uyanacağını bilirsin, geçecek dersin koşarak gidip bir an önce uyuyasın gelir. Bu kendince, gurbetin gölgesinin üstüne çökmesini engelleme girişimidir.
Oysa sen her memlekete gidişinde yanına, sana bir sonraki ziyaretine kadar yetecek upuzun memleket gölgesi alırsın, akşamları dinlenirken üstüne çekerek seni örtüp ısıtan boyda, bol kokulu, bol hatıra, bol sevgi içerikli.
Üzerindeki yüklerin ağır geldiği, dünyalık sıkıntıların boğduğu, insan hallerinin üzdüğü çok dar zamanlarda o yanında getirdiğin, yamacından ayırmadığın gölgeyi bazen de öyle bir içine çekersin ki hızla, bitiverdi, yetmedi, kalmadı sanıp bir de ona hayıflanırsın. Çünkü o gölge sana, yaslanacak duvar, güçlü görünmene vesile olacak dayanak, kim olduğunu telkin edecek yarendir. O, zor günlerinde var sanılan; ama olmadığı tam da, o zor günlerin ta kendisinde belli olan kara gün dostlarına inat, hakiki dosttur. İyi günlerde onu aramazsın, zira etrafında insan çok olduğu için sessizce bekler, seninle gurur duyarak, seni güvenli takip mesafesinden izler. Mutluyken bilir ki sen çocukluğundaki kadar, hür, samimi, girişken ve heyecanlısındır. O da, o esnada çocuk seni görüp mahzunlaşıp eskiye dalmıştır. Gölgeler de yaşlanıp, yıprandığı ama seni himaye etmek için bunu gizlemek zorunda kaldığı için hiç belli etmez hüznünü.
Bu günlerde çok hor kullandığım aklım, sabrım, vicdanım ve ben dört bir taraftan iyice dibine yapışmıştık gölgenin. Bu günler geçene kadar, diğer herkes ile mesafe ne kadar sağlıklıysa, onunla yakınlık o kadar iyi geliyordu dördümüze de. Derken o mesaj geldi hemşerimden. Güldürüp de ısıtan türden. Toprağımın insanları Korona günlerine kendi lisanlarıyla tedbir mesajları yazıp panolara asmışlardı. Bir mesajla, ev o memleket kokusu ve sıcaklığıyla doluvermişti. Baktım şöyle yan gözle, bir süredir solgunluğu iyice artan gölgenin bile ruhuna can gelmişti. Dün akşam sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde insanların panik halinde sokağa fırlayarak, birçoğumuzun bir aylık sabrını, gayretini boşa çıkaracak tedbirsizliğine bozulmuş olmasına rağmen; yine de o korumacı o kırmamaya özenli sakinliğiyle “iki ekmek içün hora mı geçürdüle gıran guyulup da guyulmayasıca uşaklaa, yoksa düzelü elbet de” diye usulca mırıldandığını duyar gibi oldum.
Birkaç bol şiveli memleket cümlesi bu kadar mı iyi gelir ruha. (peri)